Pars Bir Türk Dizisidir,Uydu Alıcılarınızla Oynamayınız

Pars-Kiraz Operasyonu’nun fragmanlarını izleyen bir arkadaşım: “Ya bu Türk filmiymiş, ben Amerikan sandım” demişti. Osman Sınav’ın altı günde çektiği çok başarılı aksiyon sahnelerine şahit olmuş biri olarak, bir sinema filminde harikalar yaratmasını çok da normal karşıladım. Osman Sınav çok rahatlıkla bu projeyi televizyon dizisi olarak da kullanabilirdi ve kesinlikle harcamış olurdu; gerçi narkotik-drama-imkansız aşk temaları dünyanın her ülkesinde defalarca kullanılmıştır ancak ‘Pars’ iyi ki Osman Hocamız’ın elinden hayat bulmuş. Mehmet Kurtuluş (Duvara Karşı’nın yapımcılarından biri olarak tanımıştık kendisini, Pars olarak seksi mi, çirkin mi, sevelim mi, gıcık mı olalım daha karar veremedim) ve Nida Şafak’a (ilk defa müşerref oluyoruz efe’nim, Osman Sınav’a şapkamız olsa kesinlikle çıkartırdık, ellerimizi çırpmakla yetiniyoruz, “Türk Sinemasını Kurtaran Kadın” Özgü Namal’ı seçmediği için ayrıca kucaklıyoruz); Duygu Şen (o nasıl cesaret, nasıl kendini teslim etmek yönetmene; Osman Sınav istemiş bir göz Duygu vermiş iki göz) ve başarılı oyunuyla Haluk Piyes eşlik etmişler. Oyuncu yönetimi olağanüstü ve aksiyon sahnelerindeki başarı asla tartışılmaz. Ancak ‘hiçbir filme eleştiri yapmıyorsun’ diye beni eleştiren çok bilmiş okuyucu için iki satır karalamalıyım. Filmlerdeki ‘ah keşke şöyle olsaydı’ diye düşündüğümüz birçok şeyi yönetmen bizden çok daha iyi biliyor, o yüzden ne diye ukalalık yapayım ki. İlla ki yap derseniz, Hıncal Uluçvari bir eleştiri yapayım; aksiyon sahneleri dışında keşke biraz daha kısa olsaydı… Temponun bazı sahnelerde yerlerde sürünmesine izin verilmeseydi ne iyi olurdu, stop! (Acaba diyaloglarla ilgili bir iki laf da etse miydim; yok vazgeçtim bir aksiyon filmini edebi metinlerle süslemek belki iyice durağanlaştırırdı.) Udo Kier’i sinema tutukunları Lars Von Trier filmlerinden biliyorlar zaten ama Osman Hoca’ın Klaus karakteri için Kier’i seçmesi beni sevindirdi. Hayran olduğum bir yönetmenin fetiş oyuncusu, yine hayran olduğum bir başka yönetmen tarafından seçildi ya dünyalar benim oldu. Udo Kier, 70’lerin önemli yapımlarından ve sinemanın en sıkı gerilim filmlerinden biri kabul edilen ‘Suspiria’da da oynamıştı. Böyle bir ustayı Selçuk Yöntem’le, Mehmet Kurtuluş’la karşılıklı sahnelerde görmek büyük keyifti. Kamera arkası görüntülerde başında kalpağı, elinde silahıyla başrol oyuncuları kadar iyi görüntü veren Osman Sınav, Türk filmlerinin bir başka makus talihini de değiştirmiş oluyor bu filmle. Şahin Komiser’den kurtulmuş olduk sonunda; komiser ismi olarak kuşları tercih eden bir geleneği yerle bir ederek; çok daha estetik, yırtıcı, akıllı ve hesaplı bir hayvanı tercih etmiş. Üstelik birkaç sahnede Mehmet Kurtuluş’un karşısındakine saldırıp, afiyetle yiyeceğini falan düşündüm. O kadar yani…

akşam

0 yorum: