Kurtlar Vadisi´nden Pars pençesine

23.11.2006

Osman Sınav: “Şimdi bu yeni film dizisiyle kameramı uyuşturucunun kirli dünyasına çevirecek ve asıl şiddet kışktırtıcılığının kimlerce yapıldığını gözler önüne sereceğim”


Türkiye'de, sonradan birer sinema filmine de dönüşen “Deli Yürek” ve “Kurtlar Vadisi” gibi popüler televizyon yapımlarıyla kendine özgü bir sinemasal dil ve genç kuşakta yeni davranış biçimleri oluşturan “trend kurucu” yönetmen Osman Sınav, aylardır büyük bir gizlilik içinde yürüttüğü son projesi “Pars”ı ilk kez medyaya tanıttı.

Önceki akşam İstanbul-Swiss Otel'de düzenlenen tanıtım kokteylinde kalabalık bir medya ordusunun karşısına çıkan Sınav, “Bugüne kadar televizyon ve sinema adına ortaya koyduklarım, olumlu ya da olumsuz çok tartışıldı. 'Pars' da aynı şekilde gündem yaratacak bir sinema filmi olmaya aday” şeklinde konuştu.

Sınav'ın yapım şirketi Sinegraf tarafından çekilen “Pars”ın başrollerini Mehmet Kurtuluş, Nida Şafak, Selçuk Yöntem, Murat Daltaban, Pelin Batu, Haluk Piyes, Uğur Polat, Duygu Şen, Eray Demirkol, İbrahim Kendirci ve Udo Kier paylaşıyor. Kendisi gibi narkotikçi olan babasını henüz çocukluk çağlarında annesiyle birlikte uyuşturucu mafyasına kurban veren “Pars” lakaplı genç ve idealist bir emniyet görevlisinin serüvenlerini beyazperdeye aktaran filmin senaryosu ve öyküde yer alan bütün polis karakterler Emniyet Genel Müdürlüğü'nün danışmanlığında şekillendi.


'Türünün en iyi örneklerinden biri olacak'


Filminin tanıtım toplantısında medya mensuplarına “Pars”ın şimdiye kadar çekilen üçte birlik bölümünden derlenmiş bir kolaj sunan Sınav, Aybars Bora Kahyaoğlu ile birlikte yazdığı senaryonun Türk sinemasında yepyeni bir polis-kahraman tipini ortaya çıkartacağını ve bu kahramanın serüvenlerinin önümüzdeki beş yıl boyunca toplam dört film olarak süreceğini açıkladı. Ünlü yönetmen, bazı çevrelerin kendisini “Deli Yürek' ve “Kurtlar Vadisi”nden sonra, genç kuşaklar arasında şiddete eğilimi kışkırtan, şiddet kültürünün ardındaki gölge kişi olmakla suçladığını vurgulayarak, “Ben de şimdi bu yeni film dizisiyle kameramı uyuşturucunun kirli dünyasına çevirecek ve asıl şiddet kışktırtıcılığının kimler tarafından yapıldığını gözler önüne sereceğim” diye konuştu.

Sınav, “Bu proje için maddî ve manevî hiç bir fedakârlıktan kaçınmıyoruz. Amacımız, içinde çok önemli mesajlar da barındıran gayet şık bir polisiye-aksiyon filmi çekmek. O yüzden, hiç alçakgönüllü davranmayacağım. İddia ediyorum ki bu türün sinema tarihinde elli tane başyapıtı var ise 'Pars' da bir kaç yıl içinde onlar arasına girecektir” şeklindeki sözleriyle yeni filmine ilişkin iddiasını açıkça ortaya koydu.


Kier: 'Yapım standartlarınız çok yükselmiş'


Hollywood'un Alman asıllı ünlü karakter oyuncusu Udo Kier, "Pars"ın idalist narkotikçisini canlandıran genç meslektaşı Mehmet Kurtuluş ile kısa sürede kaynaşıp iki yakın dost olduklarını belirtti.


Öte yandan, “Pars”ta Avrupalı uyuşturucu baronu Klaus karakteriyle yardımcı rollerden birini üstlenen ünlü Alman oyuncu Udo Kier de filmin çekim çalışmalarına 12 Kasım'da katıldığını, ancak aradan geçen kısa sürede Türk sinemasının yapım standartları hakkında son derece olumlu izlenimler edindiğini belirtti. Son 15 yıldır ABD'de yaşayan ve “Armageddon”, “Blade”, “Modigliani”, “Karanlıkta Dans”, “Dogville” gibi önemli yapımlarda yardımcı roller üstlenen sanatçı, “Osman Sınav'ın çalışma tarzına ve setine uyum sağlamam hiç de güç olmadı. O, stil sahibi ve işini son derece iyi yapan bir yönetmen. Gelmeden önce kendisi hakkındaki duyumlarım zaten yeterince olumluydu. Ancak ülkenize gelip de benimle bağlantılı bölümlerin çekimlerine başladıktan sonra, ilkbaharda ortaya müthiş bir aksiyon filminin çıkacağına iyice emin oldum” şeklinde konuştu. Kier, kendisine bu tür iddialı projeler iletildikten sonra gelecekte başka Türk yapımlarında da büyük bir zevkle oynayabileceğini belirtti.

Görüntü yönetmenliği Danimarkalı Torben Forsberg tarafından gerçekleştirilen “Pars”ta, helikopter sahnelerinin çekimleri de bu alanda ustalaşmış ünlü bir pilot ve görüntü yönetmeni olan Jeremy Paul Braben tarafından yapılıyor. Dünyada son derece az sayıda bulunan bir dizi çekim ekipmanının kullanıldığı film için Macaristan'dan, dövüş sahneleri için aktörlere eğitim vermek üzere Pavel Bezdek ve Jan Petrina yönetiminde 15 kişilik bir kareograf kadrosu getirildi.

Halen çekimleri süren “Pars”ın Mart 2007'de gösterime girmesi planlanıyor. 35 mm formatında ve geniş perde tekniğiyle çekilen film, Türkiye'nin yanısıra bir dizi yabancı ülkede de aksiyonseverlerle buluşacak.



'Vadi'yi çektiğime hiç pişman olmadım'


Osman Sınav, filmin tanıtım kokteylinde gazetemizin sinema editörü Ali Murat Güven ile de söyleşerek, onun “Pars” hakkındaki sorularını yanıtladı:

- Filminizi tanıtıcı konuşmanızda, geçmiş çalışmalarınızdaki kimi kahramanların devlet ciddiyetinden ve disiplininden uzak kişiliğine, ayrıca bu öykülerdeki şiddet dozuna tepki gösteren medya mensuplarına örtülü bir serzenişte bulundunuz. Ki, bu konuda tepkili olanlardan biri de benim. Özellikle de sizin eseriniz olan Polat Alemdar karakterine karşı…

Söz konusu kahramanın Türk toplumuna getirdikleri ve götürdükleri hakkında eleştirel bir tutum takınanlara karşı kızgınsınız; ancak öte yandan da bu son projenizde bütün o eleştiriler karşısında çok ciddi bir özeleştiri yapmış gibisiniz. Görünen o ki yeni kahramanınız sosyal kimliği hiç de bulanık biri değil. Yasaların kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde hareket eden, narkotik şube mensubu, yurtsever ve idealist bir polis. Bu zaten bizim de özlemle beklediğimiz, gençliğe doğru mesajlar verebilecek pozitif bir kahraman modeliydi. Aslında, “Pars” serisiyle birlikte, en sonunda ortak bir sağduyu noktasında buluşmuş olmuyor muyuz?

- Ben, “Kurtlar Vadisi”ni tasarlayan ekibin bir üyesi ve bu dizinin ilk 55 bölümünün yönetmeniyim. Bizzat yönettiğim o ilk 55 bölümde, karakterlerin safları konusunda siz ve sizin gibi düşünenlerin ileri sürdüğü türden bir bulanıklık olmadığına inanıyorum. O yüzden, kendi bölümlerimin sonuna kadar kefiliyim. “Kurtlar Vadisi”ni çektiğim için de hiç bir zaman pişman olmadım. Benden sonra yönetmenliği devralan arkadaşların da öyle ahım şahım bir yanlış yaptığına inanmıyorum. Çünkü hepsini yakından tanıyorum ve iyi niyetlerinden eminim.

- Ancak, siz genç kuşaklar üzerinde ciddi ciddi “trend oluşturan” bir yönetmensiniz ve o diziyle oluşturduğunuz trendin zararlı etkileri yalnızca bizler tarafından değil, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından da alenen ifade ediliyor. O çalışmaya hiç bir biçimde destek vermeyen, hattâ çeşitli defalar kınayan Emniyet, bu akşamki toplantıda ise Narkotik Şube Müdürü'yle temsil edildi. Demek ki “Pars”, selefine göre çok daha pozitif mesajlar içeriyor.

- Sonuçta ben de özel hayatımda bir babayım ve şiddetin tırmanışı beni de sizin kadar endişelendiriyor. Ancak, “Kurtlar Vadisi”, Türkiye'ye çok başka bir şeyi anlattı. Polisin bile girmeyi başaramadığı, küresel ölçekte bir suç dünyasını... Şimdiki projem “Pars” ise doğrudan doğruya Emniyet'in mücadele alanı içinde bulunan bir dünyayı, “uyuşturucu trafiği”ni gözler önüne seriyor. O yüzden, bu kıyaslamanıza pek katılamıyorum. Öte yandan, yeni kahramanlarımız üzerinde bu kez daha geniş çaplı bir konsensus oluşmuşsa, ona da diyecek bir sözüm yok doğrusu. Böyle bir gelişmeden ancak mutlu olurum.

Kaynak:http://www.pafuli.net/habergoster.asp?id=3522

Pars: Kiraz Operasyonu

Gösterim Tarihi: 23 Mart 2007
Yapım: Sinegraf Film
Yönetmen: Osman Sınav
Senaryo: Osman Sınav, Aybars Bora Kahyaoğlu,
Müzik: Srdjan Kurpjel
Görüntü Yönetmeni: Torben Forsberg
Yapım Koordinatörü: Engin Acuner
Işık Şefi: Hakkı Yazıcı
Stunt Koordinatörü: Pavel Bezdek, Jan Petrina
Helikopter Görüntü Yönetmeni: Jeremy Paul Braben
Kostüm: Gülümser Gürtunca
Ses Operatörü: Kaan Karlık,
Yardımcı Yönetmen: Tolgay Ziyal, Ayhan Özen
Kurgu Yönetmeni: Kemalettin Osmanlı
Sanat Yönetmeni: Sırma Bradley
Uygulayıcı Yapımcı: Hasan Ali Erol, Taner Özbel
Yapımcı: Osman Sınav
Oyuncular:
Mehmet Kurtuluş,
Nida Şafak,
Selçuk Yöntem,
Murat Daltaban,
Pelin Batu,
Haluk Piyes,
Uğur Polat,
Udo Kier,
Duygu Şen,
Eray Demirkol,
İbrahim Kendirci

Osman Sınav’dan Mart 2007’de Yılın Filmi Geliyor! “Pars: Kiraz Operasyonu”

Osman Sınav’ın yönetmeni ve yapımcısı olduğu “Pars: Kiraz Operasyonu” adlı sinema filmi Mart 2007 tarihinde vizyona giriyor.

Sinegraf Film Yapım Şirketi’ni 1984 yılında kuran ve o tarihten beri başında olan Osman sınav, bu kez bir polisiye filmi olan “Pars: Kiraz Operasyonu” ile seyircisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Mehmet Kurtuluş, Nida Şafak, Selçuk Yöntem, Murat Daltaban, Pelin Batu, Haluk Piyes ve Uğur Polat ile Udo Kier’in başrollerinde yer aldığı “Pars: Kiraz Operasyonu”nu, filmin yapımcısı da olan Osman Sınav yönetiyor. Çekimlerine 19 Ekim’de başlanan sinema filmi projesi, Mart 2007 tarihinde vizyona giriyor. Projenin çekimleri üç farklı dünya şehri olan İstanbul, Amsterdam ve Monaco’da gerçekleştiriliyor.

Dalgaları Aşmak, Armageddon, Dogville, Blade, Dracula ve bunlar gibi 200’e yakın dünyaca ünlü filmde rol alan Udo Kier, filmin çekimleri için 12 Kasım’da İstanbul’a geldi. Kaldığı süre boyunca çekimlere devam edecek olan Kier, ilk kez bir Türk prodüksiyonunda rol alıyor. Osman Sınav ve ekibiyle çalışmaya kısa sürede uyum sağlayan başarılı oyuncu, çekimlerini tamamladıktan sonra, 23 Kasım’da Hollywood’a dönüyor.

Uyuşturucu satıcıları ve kullanıcıları ile onlara engel olmaya çalışanlar arasında geçen; fakat özünde bireysel bir hikâyeyi konu edinen “Pars: Kiraz Operasyonu”; okullardaki öğrenciler, uyuşturucu baronları ve narkotik polislerinden oluşan bir üçgen üzerinde anlatılıyor.

Gerçekçi ve dokunaklı hikâyesini, yine son derece gerçekçi ve heyecanlı aksiyon sahneleriyle ortaya koyan “Pars: Kiraz Operasyonu”, 2007 yılına damgasını vuracak şekilde iddialı geliyor.

Kaynak:www.sadibey.com/dosyalar/Basin_Bultenleri/Pars_Kiraz_Operasyonu.doc

Osman Sınav: Devlet sinemadan elini çeksin

Osman Sınav Akademi İletişim dergisi sonbahar sayısında verdiği söyleşide, Devletin artık elini sinemadan çekmesi gerektiğini söyledi. İşte Akademi İletişim dergisinin Osman Sınavla yaptığı söyleşi...
21 Aralık 2006 15:05

Akademi İletişim Dergisi olarak bu sayımızda sinemanın sorunlarını yönetmen, Osman Sınav'la konuştuk. Sınav, 1987 yılında Bir Muharririn Ölümü ile başladığı sinema hayatına bu güne kadar 10 sinema filmi, 9 televizyon dizisi sığdırdı. Metin Erksan'ın Acı Hayat filmini televizyon dizisi olarak tekrar çekimini gerçekleştirdiği proje hala devam ediyor. Osman Sınav, sektörde geçirdiği 20 yıllık tecrübe ile en verimli dönemini yaşıyor. Röportaj sırasında gerçekleştirmek istediği daha birçok proje olduğunu öğreniyoruz. Sınav, devletin rekabeti önleyen sinemayı destekleme şeklinin değiştirilmesini ve 1930'larda çıkartılan rüsum vergisinin artık alınmaması gerektiğini söylüyor. Aldığı akademik eğitimin kendine düşünsel anlamda çok şeyler kattığını ifadeden Sınav'la, Türk sinemasının sorunlarını enine boyuna konuştuk…

1979 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Sinema Televizyon Enstitüsü'nü bitirdiniz. Aldığınız Akademi eğitimi size neler kattı?

Sinema eğitimi almamışsanız, bir takım setlerde alaylı tabir edilen bir eğitimden geçersiniz. Alaydaki eğitimle, animal yetenekleriniz birleşir ve refleksler edinirsiniz. Akademik bir eğitim almışsanız, onun düşünsel ve felsefi nedenlerini bulursunuz. Dramatik öğe olarak, neden öyle yaptığınızı, neden kamerayı oraya koyduğunuzu, neden o ölçekte bir plan çektiğinizi, sahneyi neden kaç plana ayırdığınız gibi yaptığınızı düşünerek ve gerekçelendirerek yaparsınız.

Akademik eğitim bu düşünce refleksini geliştirir. Aynı zamanda dramayı daha doğru okumayı, dramanın labirentlerini daha doğru çözümlemeyi ve yeniden kurgulamayı öğretiyor. Bu çok önemlidir. Türk sinemasının geçmiş dönemlerde refleks olarak çok iyi işler çıkardığı günler olmuştur ama bence Türk sineması, 60'lı yıllarda o gelişmeyi, o enerjiyi akademik çalışmalarla temellendirebilseydi sonrasında yıkılmazdı.

Bakın yaratıcılık bir sürprizdir. Ama bunun diğer insanlar tarafından da çoğaltılabilmesi, geliştirilebilmesi için bunun akademik bazda değerlendirilmesi, gerekçelendirilmesi, kuramsal olarak açıklanması lazım. Bu olmazsa bir başkasının gelip, sıfırdan, animal bir refleksle, yeniden öğrenip yeniden kendi kendini üretmesi gibi kısır bir döngü oluşur. Ben hatırlıyorum, mesela 1970-80’li yıllarda bile çok ciddi sinema dergileri vardı. Yani bugün okullarda sinema bölümlerinde ders olarak okutulabilecek, birtakım makalelerin, araştırmaların yâ da sinema ile ilgili kuramsal yazıların yayınlandığı dergiler vardı. Bugün öyle dergiler yok.


Çok eleştirilen Yeşilçam filmlerinin belirli uyarlamalarla günümüzde tekrar çevrilmesinin nedeni de, akademik ayağın eksik olmasından mı kaynaklanıyor?

Sinema Kültürel Bir Mirastır

Çok yerinde bir soru, ama çok eleştirdiğimiz noktası doğru değil. Madem akademik olarak inceliyoruz, o zaman o eleştirilere de akademik olarak bakmak gerekiyor. O dönemde Lütfü Akad, Memduh Ün, Metin Erksan ve daha birçok ustanın değerli, çok özel çalışmaları var. Ama onların içinde batı ülkelerinden taklit edilmiş senaryolar da var. Özgün, iyi işlenmiş ve o dönemin sosyal yapısını çok iyi irdelemiş, sağlam kurgulanmış dramalar da var. Popüler eleştiriden uzak, gerçek akademik çalışmalar yapmak gerekiyor. Türkiye'de sinema ile ilgili ilk profesörlük tezi Mahmut Ali Öngeren'nin dir ki bu da Lütfi Akad sineması üzerinedir. Uyarlama konusuna gelince; yeni bir şey yapılıyorsa, uyarlamalar da yapılacaktır. Uyarlama yapan, tekrar çekim yapan en az ülkeyiz biz. Amerikan sineması sürekli uyarlama yapar. Tutmuş temaları, çevirir, farklı oyuncularla o günün yaşam koşulları ve ritmine göre yeniden yorumlar, yeniden yapar. Sinema kültürel bir mirastır.

Bu durum biraz da senaryo azlığından mı kaynaklanıyor?

Tembellikten, senaryo azlığından, eski filmleri alıp tekrar uyarlama yapalım diyenler de var. Ama gerçekten bir filmi alıp, dönüştürüp, bugünkü toplumsal ritmimiz içinde bir karşılığı var deyip, yeniden yorumlayan da var. Acı Hayat benim ilk uyarlamam. İlk tekrar çekimim ve bilerek, isteyerek yaptığım bir iş. Çünkü toplumsal temelleri çok sağlam bir eser. 1962 de çekilmiş bir film. Demokrat Parti iktidarı ile başlayan ekonomik hamlelerin sonucu, zengin fakir çatlağının büyüdüğü bir dönem. O çatlamanın toplumsal yapıda yaralar meydana getirdiği bir dönemde yapılmış bir aşk hikâyesi. Minicik kalmış evlerden apartman dairelerine özenen bir dram var. Bugüne baktığımızda o çatlak çok daha büyük bir uçuruma dönüşmüş. Bu hikâye hala sosyal dokuda geçerli bir hikâyedir. Bunun uyarlaması yapılabilir.


Tekrarı yapılan filmlerde seyircinin gözünde ilk film yok edilmez mi?

Yok edilmez. Ben daha iyi bir film yapacağım dersin. Zaten daha iyi yapamıyorsan, bu dünyanın her yerinde böyledir, "eskisi daha iyiydi, bu kötü olmuş" der insanlar. Devam filmlerinde de aynı sorun vardır. Serinin ikinci filmi kötü olabiliyor, ama bu yapılıyor. Yeni filmde de aynı şey olabilir. Yeni film yapmak kolay bir şey değil.

İletişim Fakülteleri Çok Yetersiz

Siz çalışırken birçok sinema bölümü öğrencisi yanınıza geliyordur. İletişim fakültelerindeki sinema eğitimini nasıl buluyorsunuz? Aldıkları eğitim yeterli mi?

Çok iyi bilmiyorum ama en kolay kurulan fakültelerden biri iletişim fakültesi herhalde. 30'un üzerinde iletişim fakültesi var ve bunların içinde sinema televizyon bölümleri bulunuyor. Hiçbir şey olmuyor, hiçbir şekilde yetişmiyorlar, hiçbir şekilde deneyim görmüyorlar ve çok zayıflar. İletişimin diğer alanları için konuşamam, sinema televizyonu biliyorum. Sinema eğitimi ile ilgili iletişim fakülteleri çok yetersiz, sadece buna yönelik kurulmuş bir iki okul var.

Rekabet Edemeyen Filimler Üretiliyor


Sinemada en büyük problem finans sorunu. Sinemanın ekonomik yapısının sağlam olması için neler yapılması gerekiyor? Devlete, sektör oyuncularına düşen görevler neler?


Önce devletin sinemaya para vermeyi kesmesi lazım. Desteklerin kalkması gerekiyor. Ucuz kredi sağlanabilir. Yardım diye herkese dağıtılan çok düşük bütçeler var. Bir çok arkadaşımızı heveslendirip bir şeyler çekmesine baz oluşturuyor ama, yıllardan beri bununla bir yere varılmıyor. Bakın, rekabetin olmadığı bir yerde hiçbir şey büyümez.



Bu yapı rekabeti mi önlüyor?

Rekabeti önlemiyor, rekabet edemeyecek filmler çıkartıyor. Kültür Bakanlığı 200 bin dolar yardım ediyorsa, 100 bin dolar da bir yerden bulur, 300 bin dolarla film çekerim diye yola çıkıyorsunuz. Bu rekabet edemeyecek bir film demektir. Bunlarla da sinema endüstriyel olarak bir yerlere varamıyor. Sanatsal olarak kimseye karışamam. Ben sistemden ve endüstriden bahsediyorum. Önce devletin bu alanda ayni yardım yapmaktan vazgeçmesi lazım. Bu parayı da bizim istememiz lazım. Sinemacı olacak kişi akıllı insandır. Bir şekilde projesine bir yerlerden parayı bulması gerekiyor. Bunun için önünün açılması lazım. Sponsorluk yasalarının doğru işletilmesi, teşvik uygulanması lazım. Düzenlemeler var ama ya yönetmelikler çok iyi değil, ya da çok iyi işlemiyor. Yasayı yapıyoruz Ankara'da kalıyor. Meslekten insanlar bile o yasaya nüfuz edemiyor. Ayni yardım veya kredi yerine vergide belli bir muafiyet sağlansın. Stopajlarda, vergide, benim ihtiyacıma göre uzun vadede kredi sağlansın. Ama ben rekabet edeyim, o parayı kazanmak zorunda olayım. Filmi yaparken ben bu parayı nasıl yapacağım? Bunu bilmeliyim, ölçmeliyim. Bunun riskini almalıyım. Risk almazsanız, riskin rekabetin olmadığı yerde hiçbir şey büyümez.

Özellikle uluslararası yapımlarla ilgili nelerin yapılması gerekiyor?

Tax kanunun çıkması gerekiyor. Bu bir nevi vergi iadesi. Yunanistan, İngiltere birçok ülke bu kolaylığı sağlıyor. Amerika'da eyaletler arasında böyle bir rekabet var. Biz diyoruz ki Truva filmi niye burada çekilmedi? Niye burada çekilsin? Bir arkadaşım tesadüfen Malta büyükelçisi ile görüşüyor. Malta büyükelçisinden bana davet geliyor. "Gelsin, görsün bizim tax kanunumuz var. Belki orda bir şey çeker diye." İngiliz sineması Hollywood'un arka bahçesi. Niye tax kanunu var. Yerli yapımlar ve ortak yapımlar için böyle bir takım yöntemler açılmalı, kanunlar hazırlanmalı. O zaman bu sektör açılacaktır, hareket yaratacaktır. Devlet teşvik için 200 bin dolar veriyor, sanki Kültür Bakanlığı cebinden para dağıtıyormuş gibi. Orda da ayrı bir sorun var. Bu paralar bakanlık bütçelerinden çıkmıyor ki. Sinemada rüsum diye bir kerhane vergisi var. 1930'larda çıkmış bir vergi. Eğlence yerlerinden, kerhanelerden, lunaparklardan alınan bir vergi. Belediye bizden rüsum vergisi alıyordu. Erkan Mumcu’nun bakanlığı zamanında "Bu parayı Kültür Bakanlığı alsın, sonra oradan sinemaya yardım olarak dağıtalım." demişti. Ancak bu tür bir uygulama da şöyle bir sorun çıkıyor; bilete göre rüsum alındığı için 3 tane iyi iş yapmış filmden toplanıyor bu paralar. 30 tane filmin 20 tanesine bu kadar paradan dağıtılacak. Hiçbir işe yaramıyor. Benim rakibim o, biz piyasadayız, benim filmim iş yapmışsa benden alınan yüzde 10'u benim rakiplerime niye dağıtıyorsun? Bir de üstelik iş yapmayan filmler yapacaklar. Böyle şey olabilir mi? Ben sana vergi veriyorum, bir de rüsumu niye alıyorsun? Sinemacılara kültürün gelişmesi için sübvansiyon yapılacaksa bakanlık bütçesinden yapılmalı.

OSMAN SINAV'IN YENİ FİLMİ 'PARS'IN TAM KADROSU BELLİ OLDU

06.10.2006 12:50

Dün akşam Habertürk'teki Full Ekran programına konuk olan Osman Sınav, Pars'ın son kadrosunu açıkladı.


Uyuşturucu kaçakcılığını ve okullardaki uyuşturucu kullanamını konu alan Pars'ın oyuncu kadrosunda, Mehmet Kurtuluş, Melisa Sözen, Selçuk Yöntem ve Uğur Polat var. Yazılanların aksine Özge Özberk kadroda yer almadı. Ancak Sınav, Özberk'in kendi içok heyecanlandıran bir oyuncu olduğunu, kendisiyle başka projelerde çalışacağının altını çizdi.

İşte Osman Sınav'ın Full Ekran'da Cengiz Semercioğlu'na anlattığı anlattığı konulardan bazı başlıklar:

- Sağır Oda dizisi "iyi."

- Planım Acı Hayat'ı Haziran'da bitirmek.

- Ihlamurlar Altında'nın yapımcılarına açtığım davadan vazgeçmeyeceğim.

-Kurtlar Vadisi dizisi yasaklandı. (Bu açıklama ilk kez yapılıyor...)

- Vatan gazetesinin reklamverenlere çağrı yaptığı "şiddet dizilerine reklam vermeyen" kampanyası danışıklı dövüştü.

kaynak:medyatava

Oğlunun yaşadığı, 'Pars' için harekete geçirdi

http://arsiv.sabah.com.tr/2006/10/10/gny/im/A0928B3AF788684F8CC69B10b.jpg

İlköğretim okullarına kadar ulaşan uyuşturucu ticaretinin iç yüzünü konu alan 'Pars' adlı filmin çekimleri önümüzdeki günlerde başlıyor. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Osman Sınav'ın üstleneceği filmde, Mehmet Kurtuluş, Melisa Sözen, Pelin Batu, Selçuk Yöntem, Uğur Polat ve Burak Sergen gibi usta isimler rol alacak. Sınav, 'Pars' projesini hayata geçirme nedeninin, 12 yaşındaki oğlunun başından geçen bir olay olduğunu anlatıyor: "Oğlum bir gün midye dolma almak için seyyar bir midyecinin tezgahına gidiyor. Midyeci "İncili mi olsun, incisiz mi?"diye soruyor. Ne demek istediğini anlamak için açık açık soran oğlum, yanındaki birkaç kişi tarafından tehdit ediliyor ve oradan uzaklaştırılıyor. Bu aslında Ecstasy anlamına geliyor. Bu olayın ardından bu konuyu bir filmde işlemeye karar verdim..."

kaynak:sabah

"PARS, uyuşturucu trafiğini en iyi anlatan film olacak"

Yönetmen-yapımcı Osman Sınav, uyuşturucu trafiği üzerine ekimde çekimlerine başlayacağı filmi önce Haftalık dergisine anlattı. Bir ünlü yazar ile senaryosunu yazdığı filmin de müjdesini verdi. İşte yabancı basının da yakından takip ettiği o ünlü kadın yazar...


Neslihan AKDAŞ / HAFTALIK

Süper Baba, Deliyürek, Kurtlar Vadisi ve Acı Hayat gibi Türk televizyon tarihinin iddialı dizilerine imza atan Osman Sınav, Ekim ayının ortasında başlayacağı "Pars" isimli yeni filmini ilk kez Haftalık'a anlattı.

"Diziler çoluk çocuğumuzu ne kadar etkisi altına alır", "Televizyonda izlediği bir sahneden sonra delikanlı, sokağa çıkıp da kendisine yüz vermeyen genç kızı kurşunlar mı" ya da "Sokaktaki şiddetle diziler ve sinema arasında ne kadar bağ vardır"... Geçen yayın döneminde sık sık tartışıldı bu konular. Birçokları Kurtlar Vadisi, Acı Hayat gibi dizileri hedef gösterdi toplumdaki şiddet olaylarını tartışırken. Yapımcılar, TV yöneticileri, reklamverenler karşı karşıya getirildi. Adı geçen iki dizinin de arkasında Osman Sınav vardı. Sınav, çok da konuşmadı o dönem. Yeni yayın dönemi başlarken, kapısını çaldık; hem geçmişi temize çekelim, hem de yeni projelerini konuşalım istedik. Biraz öfkeliydi. Kendilerinin 'günah keçisi' gösterildiğinı sık sık vurguladı. "Şiddetin kaynağında TV dizileri yoktur" diye yineledi. Ama bize anlatmak istediği bir başka konu daha vardı. "Pars" isimli, 15 Ekim'de çekmeye başlayacağı yeni filmi... Diğer yandan romancı Elif Şafak'la birlikte senaryosunu yazdığı bir diğer filmine dair de küçük ayrıntılar verdi.

- Osman Sınav'ın Acı Hayat'tan sonra sesini çok da duymadık. Tahminimizce yeni projeleriniz var, değil mi?
Evet, yeni bir film hazırlığındayız. 15 Ekim'de çekimlerine başlıyoruz. Şubat ortasında vizyona girecek. Bir polisiye film yapıyorum. Bunun oturduğu üç ayaktan biri polis, bir diğer ayağı uyuşturucu mafyası, bir diğer ayağı da okullarda uyuşturucu satışı.
- Bu konuyu seçmenizdeki sebep nedir?
Geçen sene okullarda uyuşturucu konusu çok konuşuldu, çok yazıldı; günah keçileri yarattık.
- "Günah keçileri" sözüyle kimleri kastediyorsunuz?
Siz de biliyorsunuz kimler olduğunu. Şiddeti özendirdiği iddia edilen bazı diziler hedef gösterildi. Şiddetin kaynakları vardır. Ben bu kaynaklardan birinin öyküsünü filme çekeceğim. Zaten uzun süredir bir polisiye yapmak istiyordum, geçen yıl liselerde çoğalan olaylar bu projeyi hızlandırmamı sağladı. Deliyürek bir halk kahramanı hikayesiydi; ben bunu 4 yıl boyunca söyledim. Dadaloğlu, Köroğlu gibi ya da İngilizler'in Robin Hood'u gibi halk kahramanı geleneği vardır. Adaletin olmadığı yerde, halk, adalet talebini böyle bir kahramanla telafi etmeye çalışır. Arasından bir kahraman çıkarır. Ama Deliyürek'e mafya dendi. Halk bunu doğru okudu, yalnızca entelektüeller böyle görmek istemedi. Sonra dedim ki; "Bakın ben size mafyayı anlatayım. Mafya böyle olmaz" dedim ve "Bu bir mafya dizisidir" sloganıyla Kurtlar Vadisi'ni çekmeye başladım. Onun üst başlığı neydi: "Türkiye'de milli gelirin yarısı, bizim adına Kurtlar Vadisi dediğimiz karanlık ve puslu bir vadiden geçiyor ve vergilendiriliyor. Bu, bu ülkede yaşayan her masum vatandaşa kesilmiş toplumsal bir haraçtır." Ve Kurtlar Vadisi'nden sonra kıyamet koptu, iyi de oldu.
- Sanki bir Osman Sınav üçlemesi gibi... Deliyürek'te bir halk kahramanını anlattınız; yanlış anlaşıldı diyerek "gerçek mafya böyle olur" diye Kurtlar Vadisi'ni çektiniz. Şimdi biraz da "şiddetin kaynakları diziler değildir"i göstermek için bu filmi çekmeye koyuldunuz...
Evet, bir bakıma bir üçleme olarak bakabiliriz. Bir de bugüne kadar bir polis kahraman üzerine bir çalışma yapmadım. Türkiye'de ciddi bir polisiye de yok. Evet, polisiye dizileri yapılıyor ama onlar bu anlamda polisiyeler değil. Bu ülkede ciddi anlamda uyuşturucu problemi var. Ben de çocuklarım için korkuyorum.
- Şiddete özendiren diziler olarak hep sizin de içinde yer aldığınız projeler gösterildi; Acı Hayat ve Kurtlar Vadisi. Bu film için mutlaka şu da yazılacaktır: Osman Sınav, okullarda uyuşturucuyla mücadele fimi çekerek günah çıkarmaya çalışıyor...
Ne alakası var. Osman Sınav günah falan çıkarmıyor, tam aksine sorunun üzerine gidiyor. Ben sadece yapılması gerekeni yapıyorum. Ben bir yönetmenim, yapımcıyım. Toplumda ne görüyorsam onun üzerine gidiyorum.
- Bu filmin hazırlıkları ne kadar sürdü?
Üç aydır ciddi bir şekilde araştırıyorum. İstanbul Emniyeti'nden Narkotik Şube'ye kadar birçok kurumun müdürü bize yardım etti. Gerçek anlamda bir narkotik üzerine polisiye film çekiyoruz. Uluslararası bağlantısından sokaktaki çetesine kadar bu sistem nasıl çalışıyor, hepsini araştırdık. Benim için bunun özel tarafı okullarda uyuşturucu meselesine bir fokus yapmak.
- Oyuncularınız belli oldu mu?
Casting çalışmasına devam ediyoruz. Mehmet Kurtuluş, başrol oyuncularımızdan biri olacak. Erkek polis kahramanımızı canlandıracak. Bir kadın polis kahramanız ve bir de öğretmen kahramanımız olacak.
- Filmin adı "Pars". Bunun öyküsünü anlatır mısınız?
Pars, narkotik polisin amblemidir. Pars, karanlıkta bile görebilen, gözleri keskin, avına son derece sessiz yaklaşan, tek bir hamlede avını bitiren bir hayvandır. Bizim baş karakterimizde buna benziyor biraz. Daha fazla ayrıntı vermeyeyim.


ELİF ŞAFAK'LA BİR SENARYO YAZIYORUZ
Elif Şafak'la birlikte bir senaryo yazıyoruz; ilk yazımı bitti. Bir aşk filmi olacak. Biraz sert bir aşk filmi... Ex ve seksten sonraki aşkı arayacağız. Romeo ve Juliet, Batı'nın aşk hikayelerinin en doruk noktasıdır; Leyla ile Mecnun da Doğu'nun. İkisinin de ortak noktaları kavuşamamaktır. İkisinin de hikayeleri birbirine çok benzemektedir. Çünkü aşk, insanları hangi dilden, hangi ırktan olursa olsun en ortak noktasıdır. Her insan aşk yaşar. Fakat şimdi modern dünyada sevgililer çok kolay kavuşuyor. Peki o zaman aşk yok mu oluyor? Yoo, hayır yok olmuyor. Bu film ancak bir yıl sonra çekmeye başlarız.

GÜNAH KEÇİLERİNİ KOVALAMAK
BİZİ KURTARIR MI?
Haşmet Babaoğlu'nun 2 Haziran 2006'da Vatan'da "Günah keçilerini kovalamak bizi kurtarır mı?" başlıklı yazısının tamamının altına imzamı atarım. Bakın o yazıda ne diyor; "Bugüne kadar yapılan ciddi bilimsel araştırmalar sokaktaki şiddetle sinema ve televizyondaki şiddet arasında doğrudan ve "tetikleyici" bir bağın olmadığını ortaya koyuyor. Bu bir yana, "4 yaşındaki oğlum Kurtlar Vadisi ve Acı Hayat fanatiğiydi, o yüzden eline silahı alıp kardeşini vurdu" açıklamaları yapan ebeveynleri ciddiye almak ya saflıktır ya da kimbilir hangi maksatla popüler bir histerinin ateşine benzin dökmektir."

kaynak:medyatava

AMERİKAN-TÜRK ORTAK YAPIMI SİNEMA FİLMİNİN YÖNETMENİ OSMAN SINAV, NE ZAMAN "MOTOR" DİYECEKLERİNİ AÇIKLADI!...

Nisan veya Mayıs aylarında çekimlere başlayacaklarını belirten filmin yönetmeni Osman Sınav, bir hayali gerçekleştirdiklerini ve Türk sinemasının artık dünya platformunda yer bulacağını söyledi.

İki sinema filmi projesi için ortaklık anlaşması imzalayan Osman Sınav ile Seven Arts Pictures Film Prodüksiyon Şirketi'nin kurucu Başkanı Peter Hoffman, Antalya'da basın toplantısı düzenlediler.

Hedeflerinin 6 yılda 4 film yapmak olduğunu dile getiren Sınav, ''Filmin senaryosu daha hazır değil. çalışmalar sürüyor. Nisan veya Mayıs ayında filmin çekimine başlanılacak. Filmde iki ünlü Amerikalı aktör rol alacak. Türk sinema starları da bu filmde oynayacak. Filmde Türkiye'nin çeşitli şehirlerindeki mekanlar kullanılacak'' dedi.Seven Arts Pictures Film Prodüksiyon Şirketi'nin Kurucu Başkanı Peter Hoffman da, son zamanlarda Avrupa filmlerinin büyük bir mesafe katetti?ini belirterek, Tırkiye'nin uluslararası filmlerde yer edinmesini istediklerini söyledi.

kaynak:ucankus.com

‘Kapıları Açmak’ bitti, Osman Sınav dizi karmaşasından şikayetçi

http://www.zaman.com.tr/2005/09/29/tv.jpg

‘Kurtlar Vadisi’, ‘Deli Yürek’ ve ‘Ekmek Teknesi’ gibi yüksek reytingli dizilerin yapımcısı Osman Sınav, bu günlerde biraz kırgın. Sınav, geçen yaz başında Kanal D’de yayına giren “Kapıları Açmak” dizisini düşük reyting aldığı gerekçesiyle geri çekmişti.

Yeni dönemle birlikte yeniden düzenlenmiş hali ekrana gelen ‘Kapıları Açmak’, beklenen ilgiyi görmeyince, taraflar anlaşarak diziyi yayından kaldırmaya karar verdi. Dizinin izleyiciye ulaşamamasını, yayın saati ve gününün son haftalarda çok sık değiştirilmesine bağlayan Osman Sınav ile “Kapıları Açmak’ın neden beklenen ilgiyi görmediğini, kanalın bundaki etkisini, anlaşmayı neden bitirdiklerini ve medyada hakkında çıkan haberleri” konuştuk...

Dizi yayından kalktı, sorun reyting mi?

Çekimlere devam etmiyorum, kanalla da konuştum anlaşmayı bitirdim. Sanıyorum bu haftaki 6. bölüm son olacak. Çünkü dizi gece saat 00.00’a kondu, olmadı, günü değiştirildi. Bu karmaşa içinde seyirciye ulaşacağına inanmadığım için ben de kanala bu işi bitirelim, dedim. Çünkü doğru gitmiyor.

Yayın saati konusunda kanalla görüştünüz mü?

Dizinin yayın saatinin değiştirilmesi kanalın kendi sorunudur, ben de bu şekilde başarılı olacağına inanmadığım için karşılıklı görüşerek bitirdik.

Kanaldan zaman istediniz mi?

Bu bir ticari anlaşmadır, önceden tavrınızı ve iş yapma şeklinizi hatta prensiplerinizi ortaya koyarsınız. Ben tavrımı koydum. Onlara, “Bu yayın politikası ile bu hikâye olmaz. Çünkü benim hikayemin belli bir zaman içinde seyirciye ulaşması ve tutması lazım.” dedim.

Bitirme konusunda acele edilmedi mi?

Sonuçta parayı veren onlar, bu iş sabredilirse olur dedik, ama onlar sabretmek istemediler. Böyle bir görüş farklılığı vardı. 13 yıldır dizi çekiyorum, bunların içinde yaptığım diziler ilk üçe girmiş ve hepsi de birincililik görmüştür. Yaptığınız işlerin bazıları olmayabilir, bu normaldir. Her yaptığınız iş başarılı olacak diye de bir kural yok.

Dizinin kalitesi için ne söyleyeceksiniz?

Herkes istediğini yazıp istediğini söyleyebilir; ancak ben yine söylüyorum, yaptığım işten memnunum. Yaptığım işin doğru olduğuna, kaliteli olduğuna ve seyirciye ulaşacağını inanıyorum. Doğru bir yayın politikası ile bu hikâye tutardı. Ama bu horoz dövüşünün, bu kargaşanın içinde bir gün saatini, başka zaman gününü değiştirirseniz olmaz. Ama bu, kanalın politikasıdır, buna ben bir şey diyemem. Yapabileceğim tek şey, bu anlayış doğru değil, burada benim hikâyem adrenalin konusunda başarılı olmadı deyip işimi geri çekerim.

Horoz dövüşünden kastınız ne?

Birçok yeni iş yayına girdi. Bunların rekabet etmesi gayet normal; ancak toz duman bir durum var. Yapılmış dizilerin isimlerini ve kimlerin oynadığını, hangi kanalda yayınlandığını ben bu işin içinde olduğum ve rekabetini yaptığım halde bilmiyorum. Seyircilerin de eğilimleri oluştuğunu zannetmiyorum. Böyle bir karambolün içinde, seyirci neyi gördü, neyi anladı? Hangi dizide kim oynuyor, konusu nasıl, senaryo yazarı ve yönetmeni kim, nasıl bir hikaye anlatıyor?.. Bunları doğru dürüst görüp anlamadı bile seyirci. Dizi beğenilmedi deniyor, biz daha o noktaya gelemedik bile. ‘Seyirci gördü, değerlendirdi, olmadı.’ kararı bu ortamda bence doğru bir karar değildir. Böyle bir kör dövüşü aldı başını gidiyor.

İlk görüştüğümüzde dizinin güçlü bir hikâyesi var demiştiniz...

Bu dizinin özellikle bu ülke için doğru bir iş olduğuna inanıyorum; ama şanssızlıktır, bazı şeyler doğru zamanda ve doğru yerde sunulmazsa tutmayabilir. Bir şanssızlık yaşanıyor, bu sadece bizim dizimiz için değil, birçok iş için de geçerli. Bunu da ‘Osman Sınav başarısız oldu, nakavt oldu, demek doğru değil’ güreş mi yapıyoruz burası Kırkpınar mı?

Yeni bir dizi çekiyormuşsunuz doğru mu?

Evet yeni bir dizi projemiz var, bu doğrudur. Ama bunun detaylarından bahsetmek şimdilik erken olur.

Kaliteli bir diziydi

Mustafa Kutlu’nun hikayesinden televizyona uyarlanan dizide, Çanakkale Babakale köyünün imamı Mahir Hoca’nın marangoz oğlu Cihan’la, kapı komşuları Gazelhan Hafız Seyit’in torunu Zehra arasındaki trajik aşk öyküsü anlatılıyordu. Günümüz Türkiye’sinde yaşanan “Pop Star” türü yarışmalara da göndermelerde bulunan dizide, Olgun Şimşek (Cihan) Bahar Yanılmaz (Zehra) Erkan Can (Suphi) ve Zafer Algöz (Kudret) gibi oyuncular rol almıştı

kaynak:zaman

Pars’ın prodüksiyonu Hollywood ayarında

Pars’ın prodüksiyonu Hollywood ayarındaOsman Sınav'ın "Pars-Kiraz Operasyonu" filminin çekimleri için İstanbul'a gelen Udo Kier, bugüne kadar aralarında "Armageddon", "Dogville", "Blade", "Dracula" gibi yapımların da olduğu 200'e yakın dünyaca ünlü filmde rol aldı. Pamela Anderson'dan çok etkilendiğini söyleyen Kier, "Pamela Anderson ile çok iyi zaman geçirmiştim. Uzun sarı saçları beni büyüledi. Saçlarımı onun için kazıttım" dedi.Osman Sınav’ın Pars-Kiraz Operasyonu filminin çekimleri için İstanbul’a gelen Udo Kier, bugüne kadar aralarında Armageddon, Dogville, Blade, Dracula gibi yapımların da olduğu 200’e yakın dünyaca ünlü filmde rol aldı. Deneyimli oyuncu Udo Kier, Kelebek’in sorularını yanıtladı. Osman Sınav’ın "Pars-Kiraz Operasyonu" adlı sinema filmi çekimleri için İstanbul’a gelen Kier ilk kez bir Türk prodüksiyonunda rol alıyor. Uyuşturucu satıcıları ve kullanıcıları ile onlara engel olmaya çalışanlar arasında geçen "Pars-Kiraz Operasyonu" öğrenciler, uyuşturucu baronları ve narkotik polislerden oluşan bir üçgen üzerine kurulu. Kier filmde Mehmet Kurtuluş, Selçuk Yöntem, Nida Şafak, Pelin Batu, Haluk Piyes, Uğur Polat ve Murat Daltaban’la başrolü paylaşıyor. Kier filmde Hollandalı uyuşturucu kaçakçısı Klaus Kayman’ı canlandırıyor. Sette hiç durmadan notlar alıp herkesi gözlemliyorsunuz...- Ben Almanya’da büyüdüm, orada bir sürü Türk arkadaşım ve sevgilim oldu. Şimdi Amerika’da yaşıyorum, orada bir filmi bitirmeye çalışıyoruz, Picasso Killer diye, Mehmet Gunsur’la birlikte, Dominigue Swain de var. 3 hafta sonra Pars’ın senaryosunu aldım, daha önce hiç Türk filmi izlememiştim ama sevdim. Bu benim İstanbul’daki ilk Türk filmim. Çok büyük bir şehir burası, kalabalık, gürültülü ve trafik de fazla. Burada çok iyi zaman geçirmeye başladım ama ne yazık ki gitmek zorundayım. Filmi neredeyse bitirdik. OSMAN SINAV İÇİN BURAYA GELDİMBu projeyi kabul etmenizin özel bir nedeni var mı?- Hikaye çok güzeldi, İstanbul ve Türkiye’ye gelmek istemem de önemli bir nedendi. Amerika ve Almanya’ da Osman Sınav kimdir diye araştırdım. Başarılı televizyon dizileri var ve çok başarılı bir yönetmen. Aslında onun başarılı oluşudur beni buraya getiren. Normalde hiçbir filmi yönetmenini görmeden, onunla tanışmadan kabul etmem. Ama Osman’la tanıştığımız ilk andan itibaren birbirimizi sevdik. Elektiriğimiz tuttu. Başarılı bir yönetmen oluşu da ayrı bir durum.Bu projeyi prodüksyon ve teknik açıdan Amerika ile kıyaslar mısınız?- Amerika’da tüm film endüstirisi bulunduğu için stüdyo filmi çekmeniz çok kolay. Fabrika gibi Hollywood. Türkiye’deki bu ekiple çektiğimiz film sadece 3 hafta sürdü. Ama aynı zamanda çok karmaşık bir filmdi. Amerika’yla Türkiye’de yapılan bu projenin arasında çok da fark yok. Her yerde düşük bütçeli ve yüksek bütçeli filmler var. Benim için Pars-Kiraz Operasyonu büyük bir prodüksiyon. Amerika’da bir filmde çok fazla insan çalışıyor. Amerika’da oyuncuların bir sendikası var ve belli kurallarla çalışmak zorundasınız, o sendika sizi koruyor. Belli bir para ödüyoruz sendikaya. Sendika da prodüksiyonu kontrol ediyor ne zaman yemek yediğime kadar. Kaç saat çalıştığımı ne kadar izin yaptığımı falan. Türkçe kelimeleri çok net söyleyebiliyorsunuz. Daha önceden bu Türkçe kelimeleri biliyor muydunuz?- Hayır. Sadece insanları dinliyorum ve duyduğumu taklit ediyorum. Çok fazla sözcük bilmeye de gerek yok, "tamam", "lütfen", "çok güzel", "teşekkürler" bilmek bana yetiyor. Gerçi bildiğim birkaç kelime daha var. Ama Los Angeles’a döndüğümde Türkçe öğrenmek istiyorum. Çünkü şu an taklit ediyorum. Çok ciddiyim biraz öğrenmek istiyorum. CEHENNEM CENNETTEN DAHA ENTERESANNeden kötü adamı oynamayı seviyorsunuz?- Çünkü bu daha ilginç bir şey. Hiç kimse iyi adamı sevmez. Çünkü herkes iyi olmak zorundadır. Ama şeytanı oynadığınız zaman bir şekilde herkesin içindeki şeytanı ortaya çıkarma şansınız vardır. İnsanlar filmlerimi gördüğünde "Ooo çok kötüsüün" diyorlar. Ama onu seviyorlar yani. Bu tür rolleri oynamayı seviyorum. Çünkü kendi hayatımda bu rollerden çok daha farklıyım. Hatta tam tersiyim. Şeytanı oynayabilmek için aslında melek olmanız gerek. Aksi takdirde başarılı olamazsınız. Bence cehennem cennetten daha enteresan. Bütün garip insanlar orada olmalı, yani hareket cehennemde! Dünyaca ünlü pek çok oyuncuyla çalıştınız. Muhakkak enteresan anılarınız olmuştur...- Pamela Anderson ile iyi zaman geçirmiştim mesela. İlk tanıştığımızda çok etkilenmiştim uzun sarı saçlarından. Saçlarımı onun için kazıttım. Çok iyi projelerde yer aldınız. Nedir bunun sırrı?- Ben çok şanslı bir insanım. İnsanlara tanışıyorum ve filmlerde onlara çalışıyorum. Bence önemli olan kariyerinize doğru bir filmle başlamak. Artistik kaygıları olan filmlerde çalışmak ya da festivallere gitmek... Bu başka genç film yapımcılarının sizi tanımasını sağlıyor. Gala için gelip şehri gezeceğimİstanbul’u gezme fırsatı bulabildiniz mi?- Bu filmin galası için de geleceğim İstanbul’a. Bu sefer çalışmaktan şehri fazla gezemedim. Gala için tekrar geldiğimde şehirde turist gibi gezebilmek istiyorum. Topkapı Sarayı’nı gördüm, küçük bir botla boğazda gezdim, iyi restoranlara gittim. Ama İstanbul harika insanlara sahip güzel bir şehir. Burayı gezmeyi çok isterim ama benim hayatım bu, bir yerde fazla kalamıyorum, oradan oraya gidiyorum. Örneğin buradan sonra Madagaskar’a ve İtalya’ya gideceğim. Sonra Los Angeles’a evime döneceğim. Evime döndüğümde üç tane sokak köpeğim var, onlara kavuşacağım. Tekrar kendi yatağımda uyuyacağım, arkadaşlarımla görüşeceğim. Eve dönmek ne kadar güzel olursa olsun ayrılık kısmı hep üzücü oluyor. Lars Von Trier’le yaptığınız 30 yıla yayılan bir projeniz var. -Her yıl sadece bir gün buluşuyoruz tüm ekiple ve 3 dakikalık bir çekim yapıyoruz. Tüm film bittiğinde 90 dakika olacak. Ne yaptığımız hakkında konuşmamız yasak. Makyaj ve efekt kullanmadan aktörler gerçekten yaşlanıyor. Çok ilginç bir proje bu.Seneye bir film daha çekeceğizÇalıştığım oyuncular çok iyi ve kibar insanlardı. Osman Sınav çok detaycı bir insan, her şeyin mükemmel olmasını istiyor. Küçük şeylere bile çok önem veriyor ama biz beraber çalışmaktan çok keyif aldık. Önümüzdeki yıl Türkiye’ye yeniden gelmeyi ve onunla bir film daha çekmeyi düşünüyorum.

PKK'ya balistik füze sürprizi

TSK'nın PKK'ya karşı yapacağı nokta operasyonlarında ilk kez "savaş başlığı taşıyan Toros, Kasırga ve Yıldırım gibi güdümlü füze sistemlerinin kullanılması" gündeme geldi

Barkın Şık

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Irak içlerinde barınan terör örgütü PKK'ya karşı gerçekleştireceği nokta operasyonlarında ilk kez "savaş başlığı taşıyan güdümlü füze sistemlerinin kullanılması" gündeme geldi.
TSK'nın vurucu gücünü artıran balistik füze platformlarının başında ise ATACMS (Taktik Füze Sistemi), Toros 230 ve Toros 260, Kasırga (WS1), Yıldırım (B-611) ve Jaguar (WS1B) bulunuyor.
Söz konusu silah sistemleri, olası bir operasyonda zayiat riskini sıfıra indirirken, hedeflerin dakikalarla ölçülen zaman diliminde imha edilmesine olanak sağlıyor. Sistemler hedefe ulaştığında, ortalama 100 metre çapındaki bir alanda bulunan her şeyi yok ediyor.

PKK kayıp verdi

Önceki gün, Hakkâri Çukurca'nın güneydoğusunda, Irak sınırları içinde, 50-60 kişilik bir PKK'lı terörist grup tespit edildi. Bunun üzerine bölgeye yakın durumdaki topçu bataryaları ve saldırı helikopterleriyle teröristler ateş altına alındı.
PKK'lıların ağır kayıp verdiğini açıklayan Genelkurmay Başkanlığı, elde edilecek istihbarata bağlı olarak operasyonların süreceğini bildirdi. ABD ile "operasyona dönük anlık istihbarat paylaşımı" içinde olan TSK'nın nokta operasyonlarının süreceği de bu açıklamayla teyit edildi.
TSK, Irak'ın 250 kilometre derinliklerine kadar dakikalarla ölçülebilen bir zaman diliminde nokta operasyon yapma imkanına sahip. Bu kapsamda, TSK'nın terörle mücadelede ilk kez güdümlü balistik füzelerini kullanması da gündemde.

Çin'le imzalanmıştı

Çin ile 1990'ların ortasında bir füze anlaşması imzalayarak karadan karaya 80 kilometre menzilli Kasırga füzelerinden toplam 19 üniteden oluşan 1 batarya alan Türkiye, teknoloji transferini öngören anlaşma kapsamında 5 bataryayı da kendisi üretti. Jaguar (WS1B) adı verilen füzelerin menzili de 150 kilometreye çıkarıldı.
Türkiye'nin ilk milli füzesinin adı ise Toros. 1999'da geliştirilen Torosların 65 ve 110 kilometre menzilli iki versiyonu bulunuyor. Kara Kuvvetleri'nde ayrıca taktik sahada kullanmak üzere 165 kilometre menzilli güdümlü ATACMS füze sistemleri de yer alıyor. TSK'nın elindeki en uzun menzilli savaş başlıklı füze sistemi ise, 250 kilometre uzaktaki hedefleri dahi imha edebilen Yıldırım (B611) füzeleri.


'Kırmızı alarm'

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Çukurca yönünde Irak topraklarından 20 kilometre içeri girerek PKK'nın kampını vurmasından sonra, bölgede askeri hareketlilik arttı. Sınıra komandoların sevkiyatı gece de devam etti. Birliklerde, sadece savaş durumunda yapılan "karartma"ya geçildi.
Güneydoğu'daki askeri hareketlilik, son nokta operasyonu sonrası en üst seviyeye çıktı. Irak sınırına gündüz saatlerinde yapılan asker sevkiyatı gece de aralıksız devam etti. Operasyonun başlangıç noktası olan Çukurca'ya önceki gece çok sayıda asker ve mühimmat getirildi.
Operasyonların yoğun şekilde sürdüğü Yüksekova'nın Dağlıca ve Şemdinli'nin Derecik bölgelerindeki askeri birlikler de teyakkuz durumuna geçirildi. Türkiye'nin Irak sınırında bulunan Çukurca ilçesinde, askeri birlikler yine dağlarda terörist aramayı sürdürdü.
Sınır ötesi operasyonun Çukurca'dan başlatılmasıyla birlikte teröristlerin misilleme yapabileceği göz önüne alınarak birlikler "kırmızı alarm"a geçti.

Kuzey Irak’ta sıkışan PKK’nın kendine Ermenistan’da yeni ‘yuva’ aradığı belirlendi

Kuzey Irak’ta sıkışan PKK’nın kendine Ermenistan’da yeni ‘yuva’ aradığı belirlendi. Dağlık Karabağ’a göz diken PKK’lıları önlemek için Gül ve Erdoğan harekete geçti. Peş peşe yapılan Bakü ziyaretleri terör zirvesiydi

Sınır ötesi operasyonun da başlamasıyla yeni arayışlara giren PKK, Kuzey Irak’tan çıkış planı yapıyor. PKK içindeki Ermeni kökenli teröristlerin Kafkasya’ya yerleşmek için girişimlerde bulunduğu ortaya çıktı. Ermenistan’ın işgali altındaki Dağlık Karabağ’a geçmek için planlar yapan teröristlerin bu hazırlığı, Türkiye tarafından tespit edildi. Türkiye, PKK’nın Kafkaslar’a yerleşmemesi için bölge ülkeleriyle yakın temasa geçti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Azerbaycan ve Gürcistan’a gerçekleştirdiği ziyaretlerde PKK konusu gündeme geldi. Gül, PKK’nın Kafkaslar’ı kullanmaması konusunda her iki ülke cumhurbaşkanını uyardı. Avrupa Parlamentosu Karma Komisyonu’na sunulan Türkiye raporunda PKK içindeki Ermeni kökenli teröristlere dikkat çekildi.

PKK’nın Ermeni diasporasının bazı üyeleriyle temasa geçtiği istihbarat birimleri tarafından tespit edildi. Plana göre, teröristler önce bir Avrupa ülkesine, oradan da Kafkasya’ya geçecek. Kafkasya içinde seçilen yer ise, Ermenistan işgali altındaki Dağlık Karabağ. Türkiye, Ermenistan ile Azerbaycan arasında sorun olarak duran bölge konusunda Azerbaycan’a tam destek veriyor. Ermenistan, son yıllarda Irak ve Suriye’den göç eden birçok Kürdü, Dağlık Karabağ’a yerleştirmişti. PKK’nın bölgede gazete ve radyoları bulunuyor.

Türkiye, PKK’nın Kafkasya planını bozmak için harekete geçti. Kasım ayı içinde arka arkaya iki Kafkas ülkesi Azer- baycan ve Gürcistan’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Gül’ün temaslarında PKK’nın faaliyetleri ele alındı. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ile Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, “Türkiye’nin yanındayız” sözü verdi.

Başbakan Erdoğan da, 17 Kasım’da Bakü’ye gitmiş, Türk Devlet ve Toplulukları Kurultayı’na katılmıştı. Erdoğan, Karabağ sorununda AB ve ABD’nin verilen sözleri yerine getirmediğini ifade etmiş, “Irak’ta yaşananlar konusunda uyanık olmamız gerekiyor. Yoksa ağır gelişmeler olabilir. Karabağ kanayan yaramızdır. Ermenistan işgalcidir” demişti.

Kara para üssü

PKK, uzun yıllar Kafkasları kaçakçılık üssü olarak kullandı. Ermeni kökenli teröristlerin yardımıyla örgüt, uyuşturucu kaçakçılığının yanı sıra kara parayı Kafkaslar’da akladı. Genelkurmay, insan ticareti ve kara para aklamanın

önüne geçmek için Karadeniz’de “Karadeniz Uyum Harekatı” gerçekleştiriyor.

ALİYEV YASA ÇIKARACAK

PKK’lı teröristlerin Azerbaycan’a girişini yasaklayacak özel yasa teklifinin önümüzdeki günlerde Azerbaycan Parlamentosu’nda ele alınması bekleniyor. Azeri yetkililer, Türkiye’den aranılan teröristlerin tam listesini istedi. Azerbaycan Adalet ve İçişleri bakanlıklarından Hüseyin Asilov başkanlığında Türkiye’ye gelen bir heyet, bu konuda görüşmelerde bulundu.

Mutlu ÇÖLGEÇEN / ANKARA

PKK'nın kara kutusunun anıları

2004 yılında ayrıldığı PKK tarafından
11 Şubat 2006 günü Süleymaniye�de arabasına bomba konarak öldürülen Yılmaz�ın anıları, PWD�li (Yurtsever Demokrasi Partisi) arkadaşları tarafından kitaplaştırıldı.

Uzun yıllar PKK�nın Avrupa sorumluluğunu üstlenen Kani Yılmaz (Faysal Dunlayıcı) öldürülmeden önce kaleme aldığı anılarında, Öcalan�ın talimatıyla G.Kıbrıs�ta bir ABD heyetiyle buluştuklarını anlatıyor.

Kani Yımaz, kitabın ilk bölümünde PKK adına bizzat yürüttüğü diplomatik temasları ince ayrıntılarıyla aktarıyor. Amerikalıların kendilerine PKK�nın yasallaşabileceğini, ama bunun için kademeli olarak silah bırakmalarının ve silahlı örgütü tasfiye etmelerini şart koştuğunu; Öcalan�ınsa buna �henüz bunu kabul etmeye hazır değiliz� dediğini söylüyor. Kitap, özellikle Öcalan�ın Suriye�den çıkıp Kenya�da yakalanmasına kadarki süreçte yaşanan ve çoğu bilinmeyen ilişki ve olayları da gün ışığına çıkarıyor. Kitabın en can alıcı bölümlerinden biri, Yılmaz�ın da bizzat katıldığı, Güney Kıbrıs�ta ABD�lilerle yapılan görüşme... Bugüne kadar Washington�un PKK ile ilgisi, ilişkisi ve temasları üzerine bir dizi iddia ortaya atıldı ama bunlardan hemen hemen hepsi inandırıcılıktan uzaktı ve dolayısıyla kanıtlanamadı. Bu nedenle Yılmaz�ın anlatıklarını, konuyla ilgili ilk ciddi tanıklık olarak kabul etmek gerekiyor.

ABD, Şam�daki Apo�ya haber gönderip buluşmak istedi

YIlmaz �1994 başlarıydı. Mustafa Karasu ile birlikte Avrupa sorumlusuyduk. Şam�dan telefon aldık� diye anlatmaya başlıyor. Arayan tabii ki Öcalan�dır. PKK lideri, ABD�nin Ortadoğu işleriyle ilgili bir büyükelçisinin de dahil olduğu bir heyetin kendisiyle görüşmek istediğini, ancak Şam�da olması nedeniyle bunun gerçekleşemediğini belirtip, acil olarak Güney Kıbrıs�ta onlarla buluşmaları talimatını verir. Yılmaz şöyle devam ediyor: �Avustralya�dan katılan ve çok iyi İngilizce bilen Yado arkadaşı tercüman olarak yanıma alarak Kıbrıs�a gittik. Yanılmıyorsam görüşme 10 veya 11 Mart 1994�te gerçekleşti. Kıbrıs�ta bizimle birlikte görüşmelere, sonradan şehit edilen Kıbrıslı dostumuz, insan hakları savunucusu Theophilus Georgiadis de katıldı.� (Georgiadis, Kıbrıs�taki Kürdistan Dayanışma Komitesi�nin başıydı. Bir iddiaya göre uyuşturucu kaçakçısıydı ve 1994�de rakip çeteler tarafından öldürüldü.)

Buluşmada PKK�ya �Silahı bırakın sizi Filistin gibi statüye kavuşturalım� denildi

Öcalan, Yılmaz ve Karasu dışında görüşmeden kimsenin haberi olmamasını ister. Yılmaz Kıbrıs�a varınca Şam�ı arar. Konuşma şöyledir:

* Öcalan: ABD�liler ilk kez ciddi olarak bizimle görüşmek istiyorlar. Bu görüşmede bizimle ilişkileri geliştirmek istiyorlar. Kürt sorununun çözümüne el atacaklarını, aynı zamanda bu amaçla bizim de yasallaşmamızı destekleyeceklerini belirtiyorlar. Bu görüşme hayatidir ve bundan mutlaka sonuç almamız gereklidir.

* Yılmaz: Birçok konu masaya gelecek. Bu konular üzerinde hangi hazırlıklarımızın olması gerekir? Gelecek sorulara ne cevaplar vermeliyiz?

* Öcalan: Hangi sorular?

* Yılmaz: Örneğin savaş, Türkiye�deki şiddet, gerilla konuları gündeme gelebilir.

* Öcalan: Sen kimsin ki ABD�nin sorularına karşılık vereceksin veya pazarlık yapacaksın? Sen benim adıma boş bir kağıt imzalayacaksın ve onu görüşme masasına koyacaksın. ABD�liler ne yazarsa hepsini kabul edeceksin.

* Yılmaz ABD�lilerle görüşmeyi şöyle özetliyor: �Adım adım demokratikleşmek gerektiğini, bu çerçevede bizim de yasallaşabileceğimizi, bizimle Türk devleti arasında diyalog oluşturmaya çalışacaklarını, bizimle ilişki kuracaklarını, bu ilişkinin şimdilik gizli kalacağını, zaman içinde geliştikçe açık ilişki olacağını belirttiler. O zaman Filistin örneğine de epey vurgu yaptılar. Ancak görüşme öne sürdükleri tek şart noktasında tıkandı: Şartları, hemen olmasa bile adım adım silahları bırakmamız ve gerillayı da tasfiye etmemizdi.�

Ardından Kani Yılmaz, Öcalan�ı telefonla arar. :

* Yılmaz: Bütün belirtilen noktalarda bizimle işbirliği içinde olacaklarını ve sorunun çözümünde yardımcı olacaklarını söylediler. Ancak gerillanın tasfiyesini ve silahlı mücadelenin durdurulmasını da dayatıyorlar.

* Öcalan: (Uzun bir sessizlikten sonra) Biz böyle bir şeyi kabul etmeye hazır değiliz.


Öcalan Şam�da olmasaydı bu teklifi kabul ederdi

Kanİ Yılmaz, yıllar sonra, bunun �kaçırılmış bir fırsat� olduğunu belirtip şöyle yazıyor: �ABD gerçekten bugün Güney�de (Irak�ı kastediyor) oynadığı o rolü Kuzey�de (Türkiye�yi kastediyor) oynayabilirdi. Yani Kürt sorununun çözümü Güney�den önce Kuzey�de gerçekleşebilirdi, çünkü zemin çok daha elverişliydi. ABD�nin bizimle ilişki kurması için bizim savaşı durdurmamız gerekiyordu.�
O tarihte PKK�nın diplomatik-siyasi bir harekete dönüşmesi gerektiğini savunan Yılmaz sözlerini şöyle sürdürüyor: �O yıllar Avrupa�da diplomasi çalışmalarında atılım dönemimizdi. Bütün dünya ile görüşebiliyorduk. Avrupa�da 20�ye yakın diplomatik büro açmıştık. Diplomatik görüşmelerden dolayı adeta başımızı kaşıyamayacak durumdaydık. Çalışmaya kadro ve eleman yetiştiremiyorduk.�
Yılmaz o tarihte Öcalan�ın da aslında silahları bırakmayı düşündüğünü ama bunu yapamadığını ileri sürüyor: �Öcalan savaşı durdurursa kendi konumunun sarsılacağını düşünüyordu ve sanırım eğer Şam�da ikamet etmeseydi, bu öneriyi kabul edecekti. Böylece ABD ile ilişkiler geliştirilebilirdi. Oysa Öcalan hem Şam�da konuşlanıp, hem de gerillayı tasfiye edemezdi. Bunu kabul etmesi için Şam�ı terk etmesi gerekirdi. Ve sanıyorum 2004 yılına kadar bir daha PKK ile ABD arasında bir görüşme sağlanamadı.�

BİR HATIRLATMA

ABD�nin PKK�nın kuruluşunda oynadığı rolü anlatan üç sayfa sansürlenmişti

CIA 19 yıl önce �Irak, Türkiye, İran: Kürt Ayaklanmaları� başlıklı, 32 sayfalık çok gizli bir rapor hazırlamıştı. Bilgi Edinme Yasası kapsamında 2002 Ocak�ta kamuya açılan 1 Mart 1988 tarihli bu raporda, PKK�nın ortaya çıkışı ve gelişmesini anlatan üç sayfanın tümü sansür edilmişti. Bundan 4 yıl sonra, Kani Yılmaz�ın anlattığı buluşmadansa 2 yıl önce ABD�nin önde gelen tüm istihbarat kurumları �Kürtler: Artan Umutlar, Eski Kaygılar� (The Kurds: Rising Expectations, Old Frustrations) başlıklı 17 sayfalık gizli bir raporu, 1 Eylül 1992 günü kaleme aldılar. Bilgi Edinme Yasası gereği Kasım 2000 tarihinde, bazı bölümleri sansürlenerek kamuya açıklanan raporda şöyle deniyordu: �Türkiye�deki büyüyen Kürt ayaklanması, Türk-Amerikan ortaklığını daha fazla baskı altına alır. Özellikle, Ankara PKK�ya karşı askeri mücadelesini tırmandırır veya Güneydoğu�daki Kürt asilerin üzerine daha sert bir şekilde gider ve ABD�nin de bu gayretlerine desteğini beklerse...�

Kani Yılmaz kimdir?

Öcalan ile yolları ayrılınca öldürüldü

PKK içinde Kani Yılmaz adını kullanan Faysal Dunlayıcı 1950�de Şanlıurfa�nın Ceylanpınar ilçesinde doğdu. 1975 yılında PKK�nın ilk hazırlık aşamalarına dahil oldu. 12 Mayıs 1980�de tutuklandı ve Şubat 1989�da tahliye olduktan sonra yurtdışına kaçıp PKK�ya katıldı. 1990-92 arası Lübnan ve Suriye�de faaliyet yürüten Yılmaz Mart 1993�de Almanya�da siyasi mülteci oldu. PKK�nın o dönemdeki siyasi kolu ERNK�nın sözcülüğünü üstlenen Yılmaz 23 Ekim 1994 günü Londra�da Westminister Metro İstasyonu�nda tutuklandı. İngiltere�den Almanya�ya sevk edilen Yılmaz 11 Şubat 1998�de tahliye edildi ve PKK�nın Avrupa sorumluluğuna kaldığı yerden devam etti. Ocak 1999�da, o sırada Roma�da bulunan Öcalan tarafından Kuzey Irak�ta Kandil Dağı�na yollanan Yılmaz bir daha Avrupa�ya dönmedi.
Osman Öcalan, Nizamettin Taş, Hıdır Yalçın gibi diğer üst düzey PKK liderleriyle birlikte 2004�de ayrılıp PWD�nin (Yurtsever Demokrasi Partisi) kuruluşuna katılan Yılmaz 11 Şubat 2006 günü Talabani�ye bağlı KYB�nin denetimindeki Süleymaniye şehrinde suikast sonucu hayatını kaybetti. PKK resmen üstlenmedi ama Yılmaz�ın örgüt tarafından öldürüldüğü kabul ediliyor.
Yılmaz Haziran 2004 ile hayatını kaybettiği ana kadar, PKK içinde tanık olduğu olayları eleştirel bir şekilde kaleme alıyordu. Daha sonra PWD�li arkadaşları, onun anılarını ve bazı siyasi yazılarını �Kani Yılmaz: Kürt Sorunu, Kemalizm, PKK Sistemi ve Ulusal Birlik Çözümü� adlı kitapta bir araya getirdiler. VENG Yayınları tarafından Diyarbakır�da basılan kitap PKK�nın gizli tarihi hakkında çarpıcı bilgiler sunuyor.

Yarın

* Öcalan�a sığındığı İtalya�da kimler
kol kanat gerdi?
* Alman istihbarat servisiyle neden Ermenistan�da buluşuldu?
* Fransızlar Öcalan�a nereyi önerdiler?